top of page

“Beslenmede Yaşam Kalitesi” Kime, Neye Göre?


“Can boğazdan gelir” ya da “Can boğazdan gider”

Kendi içinde bile çelişen iki kavram…

Peki, nedir bu çelişkiyi anlamlı kılacak, beyinlerimizi rahatlatacak, dolayısı ile de bedenimiz ile barışık olmamızı sağlayacak?

Belki de odaklanmamız gereken sorunun içinde cevabı aramak…

“Durumlar değişmez, biz değişiriz” demiş Henry David Thoreau.

Hayatımız boyunca birçok durumla karşılaşır ve kararlar almak zorunda kalırız. Aldığımız bu kararlarla da kendimize, dolayısı ile de hayatımıza yön veririz.

Kimine göre açlığını gidermek, kimine göre de çatlayana kadar yemek olan beslenme;

Yaşam kaynağımız olan nefesten sonra gelen ve insiyatiflerimiz doğrultusunda günümüzün büyük bir kısmını dolduran; varlığımızı sürdürebilmek adına olmazsa olmazımız…

Peki, böylesine önemli olan “olmazsa olmazımız” için, kaliteli beslenmek adına neleri tercih ediyor, nelerden vazgeçiyoruz?

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çağımızın önemli sağlık sorunu olarak görülen ve peşinden birçok sorunu da beraberinde getiren “şişmanlık” ya da “çoookkk zayıflık” yaşam kalitemizi olumsuz yönde etkilemektedir.

Dolayısı ile de öncelikli olarak duygularımız yani “asıl bizizdir” beslenme şeklimizi etkileyen. Bazen aşılamayan bir problem, bazen başka bir bedene özenti, bazen de karşı tarafın istediği bir bedene kavuşmak…

Sonra mı?

Gerek sosyal medyadan, gerekse çevreden görüp duyduklarımızla, noktası virgülünü atlamadığımız, belki de bizim metabolizmamıza uymayan; uyulması gereken kurallar…

Bir zaman sonra mı?

“Tamda alışıyordum” derkeeeeennnnn, üzerimize oturmayan elbisenin artık sıkmaya başlaması ve ondan kurtulup rahata kavuşma isteği.

Dolayısı ile de başa sarma durumu…

“Sürekli gelişimi öngören “kalite” hiçbir zaman sona ermeyecek bir süreç ve bizi neyin değiştireceğini bulup, onun peşinden koşmaktır.”

Son beş yıldır peşinden koştuğum, değişen ve gelişen bakış açımla beynime, dolayısı ile de bedenime ilaç gibi gelen kaliteli bir hayatın içinde olduğumu düşünüyorum.

Nasıl mı?

En başta “diyet” kelimesi yerine “sağlıklı beslenme” kavramını benimseyip stresin bir parçasını hayatımdan uzaklaştırmış, özgüveni yerinde bir Süheyla olarak.

Her gün tükettiğim yaklaşık üç litre su ile iyi çalışan böbreklere ve ışıldayan bir cilde; karbonhidrat ve proteini karıştırmadığım için fazla yorulmayan ve iyi hazmeden bir mideye; protein (yoğurt, süt, peynir) ve meyve, özellikle de elma tüketimini çok sevdiğim için iyi çalışan bir metabolizmaya; akşam tüketilen kontrolsüz yiyecek ve içeceklerin bana kilo ve mutsuzluk olarak geri döneceğini çoooookkkkk iyi biliyorum..

Ve

“Bir gram önlem bir kilo tedaviden daha değerlidir” bilinci ile bedenine saygı duyan ve ihtiyacı olanı gerektiği kadarıyla ona veren, sağlıklı, huzuuuuurrrrr dolu bir insan olarak.

Sanırım benim beslenmedeki yaşam kalitem ancak bu kadar anlatılır ve yazılır..

Sizinde, kendinizle ve bedeninizle barışık olduğunuz keyiiiiifffff dolu günlere…

bottom of page